Karaciğer vücudumuzda enzim, protein ve hormon üretimini sağlayan; aynı zamanda enerji ihtiyacımız için depolama yapan, safra üretimini destekleyen, enfeksiyonlarla savaşan ve daha sayısız görevi olan organdır.
Günümüzde maruz kaldığımız; hava kirliliği, ilaçlar, kötü beslenme, tarım ilaçları, kişisel bakım ve temizlik ürünleri gibi tüm toksinlerin vücuttan temizlenmesini sağlar. Ayrıca kötü beslenme sonucu vücuda alınan zararlı maddelerle beraber; ilaçlar, nikotin ve alkol kaynaklı kimyasalları da vücudumuzdan uzaklaştırır. Dolayısıyla karaciğer için vücudun detoks yani “temizlik” organı diyebiliriz.
Eğer detoks sistemimiz doğru çalışmaz ve maruz kaldığımız toksik yük fazla olursa; biriken bu toksinler vücutta adipoz doku ( yağlarımız ) içerisinde depolanır ve kilo alırız. Yani kilo vermek bir detoksifikasyon sürecidir.
Ülkemizde de yaygın görülen sağlık problemi olan; karaciğerin yağlanması durumunda ise, bu hayati organın görevi olan tüm bu fonksiyonlar sekteye uğrar ve kilo alımı – özellikle karın bölgesi yağlanma görülür. Karın bölgesi yağlanma ise organları etkileyerek, kronik hastalıklara davetiye çıkarma olasılığı en riskli olan bölgesel yağlanmadır.
Karaciğer yağlanmasının en temel belirtileri arasında; kronik yorgunluk, hipertansiyon, kolesterol problemleri, kan şekeri problemleri, sık sık hastalanma, akne problemleri, uyku problemleri, metabolik sendrom dediğimiz tablo yer alır.
Bu durumun 2 farklı türü vardır; alkole bağlı olan ve alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması. Fazla alkol tüketimi karaciğer yağlanmasının en önemli nedenlerinden biridir.
Alkole bağlı olmayan yağlanmanın temelinde ise beslenmedeki fazla şeker tüketimi ve kandaki yüksek trigliserit seviyeleri yatar.
Özellikle meyve şekeri olarak bilinen fruktoz; vücudumuzda yalnızca karaciğerde metabolize edildiği için alkolsüz karaciğer yağlanmasının primer risk faktörlerindendir. Elbette burada miktar oldukça önemli. Meyvenin kendisi lif içerdiği için abartılı tüketilmediğinde problem yaşanmasa da meyvenin suyu, şekerli ve gazlı içecekler, aynı zamanda paketli gıdalardaki yüksek fruktozlu mısır şurubu alkolsüz karaciğer yağlanmasının en önemli sebebidir.
Yine bir diğer fazla şeker kaynağı olan gıdalara işlenmiş, beyaz unlu makarna, beyaz ekmek gibi gıdalar ve sofra şekeri içeren tatlıları gösterebiliriz. Bu noktada karaciğer yağlanmasını tedavi etmek için birinci adım; diyetteki şeker tüketimini kontrol altına almak ve dolayısıyla kan şekeri problemlerini- insülin direncini tedavi etmektir.
Sindirim sisteminin sürekli aktif olması organlar için fazla salgı ve iş yükü demektir. Bu nedenle aralıklı beslenme; öğünler arasını minimum 4-5 saat açmak sindirim sisteminin rahatlamasına ve yenilenmesine yardımcı olarak pankreası iyileştirir, insülin direnci tedavisini destekler. Yine insülin direncini iyileştirerek viseral yağlanmayı düşürmek için özellikle yağ yakıcı egzersizleri uygulamak gerekmektedir.
İkinci önemli adım ise, vücudu fazla toksik yükten arındırmak / karaciğerin detoksifikasyon sistemini destekleyecek şekilde beslenmektir. Bu noktada ilk etapta bağırsak geçirgenliğini iyileştirmek, kan dolaşımına geçen fazla toksinin kaynağını aynı bir musluk gibi kapatmaya büyük oranda yardımcı olacaktır.
Bağırsak onarıcı fermente besinler (ev yapımı sirkesiz turşular, kvass, sirke) ve zeytinyağı, et-tavuk suları , hindistan cevizi yağı gibi kaliteli yağ kaynakları beslenme rutinine eklenmelidir.
Rafine yağlar, kızartılmış- işlenmiş gıdalar, fazla kafein, fazla alkol, fazla meyve tüketimi, çiftlikte yetişmiş hayvansal gıdalar, organik veya iyi tarım uygulaması olmayan sebze-meyveler vücutta toksik yükün artmasına neden olmaktadır.
Bu besinlerin sık tüketimi ile birlikte karaciğer toksinleri uzaklaştıramadan yenilerine maruz kalmaktadır. İşlem görmüş besinlerden uzak durmak ve taze sebzeler, mevsiminde iyi tarım uygulaması olan gıdalar ve yumurta, balık gibi iyi kalite protein kaynaklarını beslenmeye eklemek gerekmektedir.
Araştırmalar karaciğer hücrelerini iyileştirmeye ve korumaya yardımcı olabilecek yüksek antioksidan içerikli gıdaların; karaciğer yağlanmasını da iyileştirebileceğini göstermiştir.
Özellikle yeşil çayın içeriğindeki EGGC kateşinleri; güçlü bir antioksidan etkiyle toksin atılımını ve yağlanmayı azaltmaya yardımcıdır.
Bu noktada tedaviye ek olarak karaciğerin yenilenmesini ve detoks sisteminin desteklenmesini için bazı ekstrelerin tedaviyi önemli ölçüde desteklediğini bilinmektedir.
Karaciğer sağlığı için Meryem ana dikeni ekstresi, Kolin, Enginar ekstresi gibi bilinen içerikler karaciğer hücrelerini onarır, tazeler ve yeniler.
Karaciğer dostu sebzelerin başında gelen enginar; daha zengin olarak yapraklarında bulunan cynarin ile gerçek bir karaciğer dostudur.
Aynı anda hem karaciğeri uyararak safra asidi salgılamasını ve safra kesesini uyararak safra asidinin bağırsağa dökülmesini sağlar. Dolayısıyla karaciğerde ve safra kesesinde biriken toksik yükü azaltır.
Sağlıklı bir karaciğer için erkekler günde 550, kadınlar ise 425 mg kolin almalıdırlar. Çalışmalar, kolin eksikliğinin karaciğer yağlanmasını tetiklediğini göstermiştir. Çünkü karaciğerde biriken fazla yağın dolaşıma geçişi kolin sayesindedir ve eksikliğinde taşınamayan yağlar karaciğerde birikir.
En iyi kolin kaynağı ; gezen tavuktan elde edilen yumurtanın sarısıdır. Bir adet haşlanmış yumurta sarısında ortalama 113-147 mg. kolin bulunur. Yine merada otlayan dananın ciğeri, deniz somonu, serbest dolaşan, doğal beslenen tavuk eti, brokoli, karnabahar ve kuşkonmaz yüksek miktarda kolin içerir.
Sebze ağırlıklı- Akdeniz tipi beslenmenin içeriğindeki yüksek antioksidan miktarı ile karaciğer sağlığını önemli ölçüde desteklediğini biliyoruz. Özellikle Brokoli ve brokoli filizinde yoğun bulunan Sülforafan, karaciğer yağlanmasına neden olan maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olan, karaciğer sağlığı için oldukça güçlü bir bileşendir.
Lahana, brokoli, karnabahar gibi turpgil sebzelerde sülforafan, glukorafanin olarak depolanmış, vücutta kullanımı düşük, aktif olmayan bir formda bulunur.
Glukorafaninin, mirosinaz enzimi tarafından sülforafanın aktif formuna dönüştürülmesi gerekir. Bu aktivasyon ile doğrama veya çiğneme ile tetiklenir ve özellikle çiğ brokolide daha etkilidir.
Sülforafanın en önemli özelliği vücudun detoks sistemini destekleyen çok güçlü bir antioksidan kaynağı olmasıdır.
Etki mekanizması ile karaciğer tedavisine ek olarak; kanser olmak üzere, diyabet, oksidatif stres, nörolojik hastalıklar, göz hastalıkları gibi birçok hastalık üzerinde olumlu sonuçlar doğurduğu yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Sülforafan aynı zamanda antibakteriyel ve antimikrobiyal özelliği sayesinde; midedeki bir patojen olan Helicobakter Pylori bakterisinin beslenme tedavisinde yer alır.
Özellikle dirençli H.Pylori bakterisi varlığında brokoli filizi tüketiminin tedavi sürecini kolaylaştırdığı, filizlerdeki sülfüronanın H.Pylorinin temizlenmesine yardımcı olduğu görülmektedir.
Karaciğer kendini onarabilen ve yenileyebilen bir organdır. Bunun için ise yapılabilecek temel tedavi; yaşam tarzı değişikliğidir. Yaşam tarzımızı; temiz ve antioksidan içeriği yüksek bir beslenme modeli, detoks sistemini onarıcı gıdalar ve egzersizle iyileştirirken; gerekli durumlarda sağlık profesyoneli kontrolünde güvenilir takviye edici gıdalar ile de karaciğer sağlığımızı destekleyebiliriz.