RÖPORTAJGENEL

Zayıflama İğneleri (GLP-1) Artık İlk Basamak, Prof. Dr. Hasan Aydın – Otcplus Dergi

0
Zayıflama iğneleri ve metabolik sağlık hakkında Prof. Dr. Hasan Aydın röportajı görseli
İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hasan Aydın, zayıflama iğneleri ile ilgili yeni dönem değerlendirmelerini Otc Plus Dergi'ye aktardı.

Prof. Dr. Hasan Aydın, Zayıflama İğneleri ve Metabolik Sağlıkta Yeni Dönem

İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hasan Aydın, zayıflama iğneleri (GLP-1 analogları) hakkında Otc Plus Dergiye anlattı. Obezite kronik metabolik hastalıktır. Yeni tedaviler, kilo kaybının ötesinde kalp sağlığını nasıl koruyor? Prof. Dr. Hasan Aydın, obezite tedavisindeki bu paradigma değişimini, yeni ilaçların klinik etkinliğini ve toplum sağlığında atılması gereken adımları Otc Plus Dergi‘ye değerlendirdi.

Eskiden hedef Zayıflamaktı, Şimdiyse hedef İyileşmek

Obezite artık bir kilo sorunu değil, kronik bir metabolik hastalık olarak ele alınıyor. Prof. Dr. Hasan Aydın, bu değişimi “bedenin değil, bilincin devrimi” olarak tanımlıyor.

Zayıflama İğneleri İlk Basamak Tedavi Oluyor mu? Yeni dönemde hedef incelmek değil, sağlığı geri kazanmak.

Yıllarca “fazla kilo” diye tanımlandı, “irade zayıflığı”yla suçlandı. Oysa bilim bugün başka bir şey söylüyor: “Obezite bir metabolik hastalık. Bu tanım, sadece tıbbı değil, toplumsal algıyı da dönüştürüyor.”

Prof. Dr. Hasan Aydın, endokrinolojinin artık hormon dengesinden çok yaşam dengesini hedeflediğini belirtiyor. GLP-1 analogları gibi yeni jenerasyon tedaviler, kilo kaybının ötesine geçerek kalp, damar ve metabolik sağlığı koruyan bir yaklaşım sunuyor. Ancak Aydın’a göre asıl iyileşme, hastalığa değil, insana odaklanmakla mümkün: “Kilo değil, kimya değişiyor. Ve bu değişim, tıbbın geleceğini yeniden yazıyor.”

Obeziteyi artık bir “davranış sorunu” değil, “kronik metabolik hastalık” olarak tanımlıyoruz. Bu değişim klinikte nasıl bir fark yarattı?

Bir hastalığı tanımlayan öğeler hastalığın oluşum mekanizması, yol açtığı sorunlar ve tedavi yöntemleridir. Obezite de bir hastalık tanımın gerekliliklerini taşıyan bir sağlık sorunudur. Bir hastalığa, hastalık olarak bakmak çok önemlidir. Obezite gibi hasta ve hekimin bakış açılarının sorunlu olduğu bir alanda bir devir değişimine ve dönüşümüne şahit olduk. Bugün hastalar bunun kendilerinin bir yanlışı olmadığını bildikleri gibi hekimlerde hastaları daha iyi anlar oldular. Bu da çözüme giden yolda önümüzü açan bir ışık oldu. Artık hastalar daha özgüvenli bir şekilde doktora başvurabiliyor ve hekim tarafından yargılanmayacaklarını ve anlaşılabildiklerini biliyorlar.

Multidisipliner yaklaşımda; endokrinoloji, diyetisyenlik, kardiyoloji, psikiyatri hepsi uyum içinde çalışıyor. Bu yaklaşımın içinde endokrinoloğun rolü nedir?

Obezite bir metabolik hastalıktır. Endokrinoloji de bölüm olarak metabolizma hastalıklarını kapsayan bir alandır. Bu münasebetle hastalık yönetiminde takım lideri pozisyonundadır. Multidisipliner yaklaşım olmadan ve obezite tüm yönleriyle ele alınıp sorunlu alanlar giderilmeden hastalıkta kalıcı bir çözüme ulaşmak mümkün değildir. Endokrinolog hastalığın medikal tedavisini yönlendirirken, diyetisyen beslenmedeki yanlışları düzeltmeli, psikiyatrist olası yeme bozuklukları ile mücadele etmeli, kardiyolog obeziteye eşlik eden ve ana ölüm nedeni olan kalp damar hastalıkları ile ilgilenmeli, hatta ekibe gereğinde gastroenterolog ve obezite cerrahı da eklenmelidir.

Obeziteye yatkınlık genleri artık klinik pratiğe girdi. Ancak bu bilgi nasıl kullanılmalı? Hangi noktada genetik testler hastaya fayda, hangi noktada etik risk oluşturur?

Obezitede genetik faktörler daha çok yatkınlık düzeyindedir. Genetik geçişli diye niteleyebileceğimiz genetik mutasyonlara bağlı sorunlar nadiren karşımıza çıkar ve aileler arasında görülür. Bu ailelerde obezite sorunu çocukluktan başlar ve tüm aile fertleri benzer özellikler gösterir. Eğer buna benzer bir aile öyküsü alınabiliyorsa o durumda genetik analizler yapmak mümkün olabilir. Aksi halde toplum taraması düzeyinde bir genetik tarama testi yoktur.

Türkiye özelinde erken tanı programlarının önündeki en büyük engel sizce altyapı mı, farkındalık mı, yoksa sağlık politikası mı?

Aslında hepsinin kümülatif bir etkisi var. Sağlık bakanlığı obeziteyi öncelikli sağlık sorunu olarak görüyor ve bununla ilgili değişik kampanyalar düzenliyor. Fakat bunlar yeterli ses getirmiyor. Toplumsal farkındalık oluşması için topyekûn bir uğraşı gerekiyor. Ama henüz bu düzeyde bir yapılanma yoktur. Sivil toplum kuruluşlarının konuya ilgisi yetersiz. Medya üzerine düşeni yapmıyor. Hal böyle olunca elini taşın altına sokan bir avuç insanla maalesef gemi yol almıyor. DSÖ verilerine göre 2023 yılı itibarı ile ülkemizdeki obeziteli birey oranı toplumun %53’ünü bulduğu bir ortamda yapılanlar çok çok yetersiz. Obezite ile uğraşan merkezler birkaç tane. Onları da bilen yok. Çok çalışmamız lazım.

Obeziteyi yalnızca “tedavi” değil, “önlenebilir metabolik bozukluk” olarak ele almak için nasıl bir sistemik dönüşüm gerekiyor?

Bir hastalığı tedavi etmenin en kolay ve ucuz yolu hasta olmamaktır. Bunun içinde hastalığı ortaya çıkaran etmenlerle mücadele etmek gerekir. Obezitenin altında çevresel etmenler olarak beslenme ve hareketsizlik yatar. Bunun içinde sağlıklı beslenmenin ve hareketin önemi anlatılmalı- belki okullarda ders olarak bile işlenebilir, sosyal medya, yazılı ve görsel basın işe dahil edilmeli, sağlıklı gıdaya erişimin kolaylaşması için bakanlık desteği olmalı, gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı. Sosyal toklum kuruluşları aracılığı ile düzenlenecek kampanyalar işe yarayabilir. Özetle elimizde toplumsal bilinci artıracak ne varsa bir seferberlik havasında kullanmalıyız.

GLP-1 analogları (semaglutide, liraglutide, tirzepatide) obezite tedavisinde paradigmayı değiştirdi. Bu ilaçların klinik etkinliğini değerlendirirken en kritik parametre nedir?

Zayıflama iğnesi (GLP-1 analogu) enjeksiyon görseli

Zayıflama iğnesi olarak bilinen GLP-1 analoglarının uygulanma şekli. Bu tedavilerin etkileri ve güvenliği makalemizde detaylıca yer almaktadır.

İlaçlar hastalıkların tedavisinde en büyük yardımcılarımızdır. Obezite ilaçlarındaki en büyük beklenti tabii ki kilo kaybı. Hastalarda kilo veremedikleri bir ilacı kullanmak istemezler. Ama bir hekim olarak kilo kaybının ötesinde obeziteye eşlik eden sağlık sorunlarının da düzeldiğini görmek isteriz. Örneğin şekeri yüksek olan hastanın şekerinin düzelmesi, tansiyonunun düzelmesini de görmek isteriz. Uyku apne sorunu olan bir hastanın kilo verdikçe uyku sorununun geçmesi, eklem sorunları olanın yürüyebilir ve hareketli olması bizi hekim olarak ayrıca mutlu eden ve görmek istediğimiz durumlardır.

SELECT çalışması kardiyovasküler korumayı güçlü biçimde gösterdi. Bu bulgular, endokrinoloji pratiğinde risk yönetimini nasıl değiştirebilir?

Bir hastalığı tedavi etmek demek kişinin yaşam süresini uzatmak demektir aynı zamanda. Bu açıdan kalp damar hastalıklarının sonlanım noktalarında değişim yaratan çalışmalar, bizde her zaman büyük heyecan uyandırır. SELECT çalışması bu anlamda ilk kez bir GLP-1 (zayıflama iğneleri) RA olan semaglutidin kardiyovasküler olayları azalttığını gösteren ilk çalışma oldu. Böylece ilk kez ölüm riskini azaltabildiğimizi görmek doğru yolda olduğumuza işaret eden güçlü bir veri olarak elimizi güçlendiriyor.

Diyabet dışı kullanımlar artıyor. Sizce obezite tedavisinde bu moleküller “ilk basamak” olmaya mı gidiyor yoksa hâlâ belirli hasta gruplarına mı ait kalmalı?

GLP-1 RA’leri sadece diyabet tedavisinde değil, aynı zamanda diyabeti olmayan obeziteli bireylerin tedavisinde de ön plandaki ve hali hazırda tek seçenek ilaçlardır. Bu bağlamda diyabeti olsun veya olmasın tüm obeziteli bireyler için birinci basmağa yerleşecek ilaçlar olacak.

Amycretin ve CagriSema gibi yeni moleküller metabolizmanın farklı yollarını hedefliyor. Bu çoklu mekanizmalar hangi hasta tipleri için oyunun kurallarını değiştirebilir?

İkili hormon türevleri obezitede yeni bir devir açıyor. CagriSema gibi bir molekül hem daha fazla kilo kaybını mümkün kılarken hem de eşlik eden komorbiditeleri gidermede daha etkili olacak gibi görünüyor. Bu da komplike obeziteli bireyler için bir avantaj teşkil edebilir. Ama obezite tedavisinde ne kadar farklı seçenek olursa ve deneyimimiz artıkça da bireye özel tedavi seçebilme şansımız olacaktır. Hikâyenin daha çok başındayız. Elimizdeki moleküllerin yanına yenileri eklendikçe hikâye bir romana dönecek belki de.

Bu ilaçların uzun dönem verileri henüz sınırlı. Siz klinik pratikte güvenlik profilini değerlendirirken nelere dikkat ediyorsunuz?

İki temel nokta önemli. Şimdiye kadar dünyada kaç kişi kullanmış ve ilacın kullanım süresi ne kadar. Ne kadar çok insan kullanmışsa ve ne kadar uzun süredir gözlemlenme şansı oluşmuşsa o kadar oranda ilaca güven artıyor. Tabi bunları destekleyen uzun takip süreli çalışmalar da yayınlandığında içimiz biraz daha rahatlıyor.

Sizce endokrinoloji artık “hormon düzenleme” biliminden “metabolik mühendislik” bilimlerine doğru mu evriliyor?

İlginç bir soru! Endokrinoloji ve metabolizma birbirinden ayrılan olaylar değil. Metabolizmayı hormonlar regüle ettiğine göre mühendislik tanımı buna pek uymuyor. Belki vücudumuzun hormonal sistemini daha iyi tanıdıkça daha spesifik ve nokta atışı çözümler üretebiliyoruz diyebilirim. Bunun dışında tüm organların bir endokrin fonksiyona veya kontrole tabi olduğunu bilmek şimdiye kadar ilgi alanımızın dışında kalan diğer hastalıklarında kapsama alanımıza girmesine sebep olacak. Bu da bize daha fazla sorumluluk getirecek gelecekte.

GLP-1 türevlerinin estetik amaçla kontrolsüz kullanımı hekimleri nasıl bir etik ikilemle karşı karşıya bırakıyor?

Obezite bir hastalık ve bu ilaçlarda bu hastalığın tedavisinde kullanılan ajanlardır. Bir ilacı amacı dışında kullanmak hem yasal olarak hem de etik olarak uygunsuzdur. Zaman zaman sağlıklı olmasına rağmen birkaç kilo fazlası için ilaç talep eden kişilerle karşılaşıyoruz. Biz hekimler tarafından pek hoş karşılanmadığını söylememe gerek yok bence. Ama hekime danışılmadan bilinçsizce kullanımlar neticesinde istenmeyen durumlarla karşılaştıkça belki bunların sayısı azalır. Bizi endişelendiren bir durum da bu tür durumlarla karşılaşılması ilaca ihtiyacı olup da bunları duyup ilaçtan çekinen bir grup oluşmasıdır.

Sizce “zayıflama ilacı” algısı, toplum sağlığı açısından en tehlikeli yanlış anlamalardan biri mi?

Aslında öyle görmüyorum ben. “Zayıflama iğnesi veya ilacı” tanımı olayı basite indirgeyip algılanmasını kolaylaştırıyor. “Obezite ilacı” dediğimizde bu birçok insanda bir uyanış veya hissiyat yaratmayacaktır. Halbuki “zayıflama ilacı” terimi gerçekten obezitesi olup çözüm arayışı içinde olan insanlar için iyi bir yönlendirme olabilir.

Zayıflama İğneleri , Medyada bu ilaçların mucize gibi sunulması, bilimsel gerçekliğe nasıl zarar veriyor ve hekim sorumluluğu burada nasıl tanımlanmalı?

Medya daima popüler olanı sunmaya odaklanır. Bu bağlamda 100 kg olan bir insanın 1 yılda 20 kg vermesi ilgilerini çekmezken 6 ayda 50 kg veren birisi medyaya çekici gelir. Halbuki 1 yılda 20 kg veren kişinin şekeri ve tansiyonu düzelmiştir ama 50 kg veren kişinin ciddi kas kaybı oluşmuştur ve yürürken dengesizlik yaşıyor oturduğu yerden kalkmakta zorlanıyordur. Dolayısı ile bazen görünenin arkasına da bakmak gerekir. Biz hekimler burada gerçek mucizeyi anlatıyor olmalıyız. Sağlıklı kilo vermeyi öne çıkaran beyanatlar vermeliyiz.

Türkiye, Avrupa’da obezite oranı en yüksek ülkeler arasında. Klinik gözlemlerinizde bu artışın temel nedeni nedir: beslenme kültürü mü, fiziksel inaktivite mi, hormonal dengesizlikler mi?

Ön plandaki sorun yaşam tarzındaki olumsuz değişimlerdir. Hormonal hastalıkların sıklığı artamadı bu süreçte. Dünya ile paralel seyrediyor. Dünyanın aksine ülkemiz obezite sıklığı açısından ilk 3 sırada sayılabilecek bir orana sahip. Bu da bizim yaşam şartlarımızı sorgulamamızı gerektiren bir durum yaratıyor.

Sağlık sisteminde obeziteyi sadece bireysel bir sorun olmaktan çıkarıp toplumsal bir öncelik haline getirmek için ne yapılmalı?

Bakanlık olarak bir seferberlik ilan edilmeli bence. Çünkü sağlık sistemine en büyük yükü obezite ve yol açtığı sağlık sorunları oluşturuyor. Obezite ile mücadele bir milli dava olmalı. Bunun için ne gerekiyorsa özverili bir şekilde yapılmalı. Gerek hastalık önleyici aktiviteler veya düzenlemeler gerekse tedavi masrafları konusunda girişimler şart.

Obezite ve metabolik sendrom yönetiminde Türkiye’nin güçlü olduğu, örnek gösterilebilecek uygulamalar var mı?

Sağlık Bakanlığı, “Obezite Yılı” ilan ederek bu konuda bir adım attı. Değişik ortamlarda bununla ilgili devlet yetkilileri beyanatlar veriyor ve çalışıyor. Obezite ilaçlarının (Obezite ilacı ) ruhsatlandırılması ve toplum hizmetine sunulması da bu alandaki öncü hareketlerdir. Neredeyse dünya ile eş zamanlı diyebileceğimiz bir hızda ruhsatlandırılan ilaçlar hastalıkla mücadelede elimizi Güçlendiriyor.

Önümüzdeki 10 yılda endokrinoloji pratiğini en çok değiştirecek gelişme sizce ne olacak: genetik tabanlı tedaviler mi, mikrobiyota müdahaleleri mi, akıllı ilaç teknolojileri mi?

Endokrinolojide genetik geri planda yer alıyor. Hem hastalık oluşumunda hem tanı ve tedavide. Mikrobiyata dipsiz bir kuyu. Buradan da bir umudum yoktur. Akıllı ilaçlar endokrinoloji alanında emekleme aşamasında. Bence endokrinolojinin geleceğini teknoloji ve holistik yaklaşım değiştirecek. Holistik bakış açısı kronik hastalıkları yönetmek yerine iyileştirme şansı olanları iyileştirmeye götürecek bizi, teknoloji ise iyileşme şansı olmayan hastalıların yönetimini kolaylaştıracak.

Ve son olarak; “metabolik sağlıkta yeni dönem” denildiğinde sizin aklınıza gelen tek cümle nedir?

Kronik hastalıklar kronik değildir, artık tedavi edilebilir ve iyileştirilebilir.

 

 

 

İşleyen Beyinle Keskin Görebilen Gözlerin Yaşlanması Mümkün mü?

Önceki

Apitera Pastil Propolis | Doğal İçerikli Yeni Seri

Sonraki

İlginizi Çekebilir.

More in RÖPORTAJ